Güncel

“Kıbrıslı Rumlar ve Yunanistan, ön koşullarımızı kabul edecek”

Dijigazete’nin “Egemen Eşitliğe rıza göster baskısı” manşetini, gazetemize özel bir yazı kalem alarak değerlendiren Cumhurbaşkanlığı Politik Danışmanı Prof. Dr. Ata ATUN, yıllarca Kıbrıs Rumlarının ve AB’nin eli güçlü iken, artık eli güçlü olan taraf Türk tarafı haline dönüştüğünü vurguladı.

Ata Atun, artık Kıbrıs Türklerinin masaya oturması ve Garantör Türkiye’nin de buna “Evet” demesi için “Eşit, Egemen ve Uluslararası tanınmış bir KKTC” olgusunun yerine gelmesi gerektiğini Kıbrıs konusundaki tüm taraflar iyice anlamış durumda olduğunun altını çizdi.

Atun şunları ifade etti:

Kıbrıs Rum tarafı, Kıbrıs sorununa çözüm getirmek konusunda sürdürülen müzakerelerde iki tane büyük hata yaptı.

Birincisi:

“Tanınmış Devlet” statüsünü elinden sıkı sıkı tutmak ve Kıbrıs Türkleri ile paylaşmamak için müzakereleri ucu açık bir şekilde neredeyse yarım asırdır sürdürmekle ilk hatasını yaptı.   

Bu hatanın devamı olarak araya Avrupa Birliğini ve ABD’yi sokarak müzakereleri başlatmak ve bir elli sene daha sürdürmek için ağlamaya başlaması ve bıkmadan, usanmadan kapıları çalmaya devam etmesi ilgili tarafları bıkma noktasına getirdi.

İkincisi:

Yıllardır sırtlarını ABD ve AB’ye dayayarak Kıbrıs adasını tümden ele geçireceklerini ve fırsatını bulunca da Yunanistan’a bağlayacaklarını sanarak Kıbrıs Türklerinden gelen tüm talepleri reddetmeleri ve Kıbrıs Türklerini insanlık dışı izolasyonlara mahkum etmeleri oldu. Zannettiler ki Kıbrıs Türklerini ve Türkiye’yi yıldıracaklar ve Batı dünyasının baskıları ile adayı tümden ele geçirecekler. Günümüzde Kıbrıs Rumlarının bu düşünce ve hayalleri toptan çökmüş durumdadır.

Doğu Akdeniz, deniz tabanında barındırdığı “Doğalgaz ve Petrol” rezervleri nedeni ile artık çok önemli bir bölge haline geldi.

Bunun seneler önce farkına varmış olan AB ve ABD, Kıbrıs adasının mutlak hakimleri olmak için 1 Mayıs 2004 tarihinde sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti”ni Avrupa Birliği üyeliğine kabul ederlerken, adına “10. Protokol” dedikleri bir de nihai anlaşma imzalayıp yayınladılar. Bu nihai anlaşmanın içeriğine de  “Kıbrıs adası, kuzey kısımlarında AB’nin müktesabatının şimdilik geçerli olmadığı bir  Avrupa Birliği toprağıdır” maddesini de eklediler. Akıllarınca uygun bir zamanda Türk askerini ve Türkiye’yi adadan atacaklar ve adanın tümünü ele geçirerek, deniz tabanındaki hidrokarbon rezervlerinin sahibi olacaklardı.

Türkiye’nin süreç içinde zayıflayacağı beklentisinin aksine bölgenin politik lideri haline gelmesi ve inanılmaz güçlü bir orduyu oluşturması AB’nin ve ABD’nin bütün planlarını bozdu.

Planların bozulması bir kenara, 1982 Deniz Hukuku Konferansı kararları doğrultusunda ilan ettiği “Mavi Vatan” olgusu içeriğindeki “Türkiye’nin Adalar Denizi ve Doğu Akdeniz’deki Münhasır Ekonomik Bölgesi” sınırları ve 2019 yılında Libya ile imzaladığı “Deniz Yetki Alanları” anlaşması, AB’nin ve ABD’nin Kıbrıs’tan ve sözde Kıbrıs Cumhuriyetinin Münhasır Ekonomik Bölgesi sınırları içinden elde etmeyi planladıkları doğalgaz ve petrol’ü çöp etti.

ABD’nin ve AB’nin Türkiye’ye, Kıbrıs konusunda taviz vermesi, adadan askerini ve elini ayağını çekmesi için yaptıkları baskılar, Türkiye’nin bu konuda dik durması nedeni ile boşa çıktı. ABD’nin her imparatorluğun varoluş sürecinde yaşadığı benzeri artık duraklama dönemine girmiş olması, AB’nin de gerileme dönemine adım atmış olması 20 sene evvel yapılmış, Kıbrıs adasını tümden ele geçirme planlarını tamamen bozdu ve rafa kaldırılmasına neden oldu.

Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye’nin geçmiş yıllara kıyasla ellerinin daha güçlü hale gelmesi, Kıbrıs konusundaki dengeleri de bozdu ve Türklerin lehine dönüştürdü. 2020 yılında, KKTC Cumhurbaşkanlığı makamına Ersin Tatar’ın seçilmesi ve Cumhurbaşkanlığı seçimi propaganda döneminde de “Eşit, egemen, uluslararası tanınmış iki devletli çözüm” sözünü vermesi ve bunda ısrar etmesi, masanın üstüne “eşit egemenlik” kavramının konmasına ve siyasi literatüre girmesine yol açtı.

Artık Kıbrıs Türklerinin masaya oturması ve Garantör Türkiye’nin de buna “Evet” demesi için “Eşit, Egemen ve Uluslararası tanınmış bir KKTC” olgusunun yerine gelmesi gerektiğini Kıbrıs konusundaki tüm taraflar iyice anlamış durumda.

Tüm bunlara ilaveten Kıbrıs Rum tarafının geçen süre içinde narkotik trafiği, insan kaçakçılığı ve devlet düzeyinde dolandırıcılık olaylarına karışmış olması nedeni ile güven ve önem kaybetmesi, Kıbrıs müzakereleri konusundaki dengeleri iyice tersine çevirdi.

Yıllarca Kıbrıs Rumlarının ve AB’nin eli güçlü iken, artık eli güçlü olan taraf Türk tarafı haline dönüştü.

Bu nedenle de Kıbrıs konusuna çözüm bulmak amaçlı müzakerelerin başlaması için Kıbrıs Rumlarına, Kıbrıs Türklerinin gerçek ve insani haklarının verilmesi baskı yapılmaya başlandı. Siyasi Eşitlik ve Kosova, Tayvan düzeyinde tanınmışlık, uluslararası ilişkilerin, kültürel ve sportif etkinliklere katılım, uluslararası posta ve telefon sistemleri ile tüm uluslararası kuruluşlara KKTC olarak üye olunması için Rumlar üzerindeki baskılar her gün biraz daha artmakta.

Kıbrıs Rumlarının artık kaçabilecekleri bir köşe ve bu baskılara dayanabilecekleri güçleri pek kalmış gözükmüyor. Eninde sonunda, Kıbrıs Rumları ve Yunanistan,

AB’nin ve ABD’nin yapacakları baskılara ve yaptırımlara dayanamayıp, Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye’nin ön koşullarını kabul edecekler ve müzakereler süre kısıtlaması koşulu ile başlayacak.