Derya Gürsel / [email protected]

Yaratıcılığın esas olduğu disiplinler arasındaki geçişler, Türkiye gibi katı mesleki sınırlarla çevrili eğitim sistemlerine sahip ülkelerde biraz zor. Fakat Z Kuşağı, tüketim alanlarını belirlerken üreticinin akademik geçmişine bakmıyor. Lüks pazarı da bu bakış açısına cevap verebilmek için bir dönüşümden geçiyor. Markalar kimliklerini çeşitlendirerek, yeni müşteriler kazanma ve satış oranlarını arttırma peşinde. Disiplinlerin kesişim alanları bugün özellikle lüks moda sektörünün yeni oyun alanı. Interbrand Global Eğitim ve Kültür Müdürü Rebecca Robins’e göre markaların özellikle çağdaş sanat aktörleriyle yaptıkları kapsül koleksiyonlar, sanatçıların sahip olduğu kültürel sermayeyi soğurarak toplulukları kendilerine bağlamanın bir yolu.

Kengo Kuma ofisindeki masasında Fendi eskizleriyle.

İtalyan-Japon iş birliği

Peki, pazarlama amacı ile kurulan bu tarz ortaklıklar inovatif bir tasarım ekosistemi için de yararlı olabilir mi? Bu sorunun yanıtını, Fendi SS24 Koleksiyonu’nun sahibi Japon mimar Kengo Kuma’nın üretimlerinde arayabiliriz.

Mimarlık ve modanın kesişimi yeni bir olgu değil. İlk çağlardan beri doğadan korunma amacıyla hayvan derileri ve bitkisel dokuma malzemeleri kullanarak örtünen insanın, aynı malzemelerle barınakların çatılarını da ördüğünü düşünürsek, bu ilişkinin evrimsel yapısını anlamak kolaylaşacaktır. Moda sektörü bugün her ne kadar trendlerle olan ilişkisi sebebiyle geçici bir fenomen, mimarlık ise kalıcılığıyla var olan bir disiplin gibi konumlandırılsa da, her ikisinin odağında da insan bedeni bulunuyor. Bu anlamda moda ve mimarlık bugün insan bedeninin sınırlarını tanımlayan değil; özgürleştiren bir anlayışta buluşuyor. Kengo Kuma ve Fendi iş birliği de bu çerçevede değerlendirilmeli. Silvia Fendi’nin “mekan tasarımında doğanın kurgusunu anlayan en önemli isim” olarak tanımladığı Kuma, ekolojik mimarlığın öncülerinden.

Geleneksel yöntemler

Kuma’nın Fendi yorumu, düşünce akışının bir iz düşümü adeta. Yapısal üretimlerinde olduğu gibi geleneksel yöntemleri kullanarak daha inovatif formlar arayışında olan Kuma, bu anlayışını markanın Peekaboo, Baguette çantalarına ve Flow ayakkabısına da yansıtmış. El yapımı geleneksel bir kâğıt üretim tekniği olan “waranshi” kullanılarak tasarlanan ürünlerde doğallık ve dayanıklılık ön planda. Kimono ve origami yapımında da kullanılan waranshi, ağaç lifleri ve pamuk karışımından elde ediliyor.

Koleksiyonda Kuma imzası taşıyan iki Peekaboo tasarımı var. Biri waranshi dış yüzeyiyle dikkat çekerken diğeri Toskona zeytin ağacından elde edilen sapıyla hibrit bir tasarım. Çantaların astarı yine bir Japon tekniği olan, bambu tellerinin düzensizce örülmesiyle elde edilen “yatara ami” ile üretilmiş. Bu teknikle üretilen yüzeyler bağ yapısı ve akışkanlığıyla 3D baskı izlenimi veriyor. Öyle ki Kuma da ortaya çıkan sonuçtan etkilenerek Flow sneaker’ların tabanı için dönüştürülmüş pamuktan elde ettiği malzemelerle 3D bir taban kullanmış.

Fendi ve Kuma birlikteliğinin, sürekli gündeme gelen ve hatta Paris’in en büyük binalarını ele geçiren diğer iş birliklerinden ne farkı var? Kuma tasarımları, Fendi’nin Toskana’daki yeni fabrikasında heyecanla sergilediği İtalyan deri işçiliğini temel alan koleksiyonunun bir parçası olarak tanıtıldı. İtalyan mimarların tasarladığı fabrikada, sadece İtalyan geleneklerine değil, tasarım geleneğine bağlı olacağının da mesajını veren Fendi tasarım stratejisini de ortaya koydu; gelenek gelecektir.

İki alanın diğer kesişme noktaları

Mimarlık ve moda kesişiminden keyif alan biriyseniz gündeminizde mimarlık mezunu Virgil Abloh ve yapısal kurguları marka stratejisinden kıyafetlere yansıttığı markası Off-White; koleksiyonlarının artistik süreçlerinde postmodern kent ve mimarlık anlayışının önemli temsilcisi OMA ile birlikte çalışan Prada vardır. “Kıyafetlerin mimarı” Rei Kawakubo ve markası Comme Des Garçons; moda tasarımına bir form arayışı olarak bakan Raf Simons; kadın geometrisini yeniden araştıran Thierry Mugler; bir Parsons mezunu olarak modern mimarlık sevgisini oranlara yaklaşımıyla tasarımlarına yansıtan Tom Ford ve tabii ki fonksiyon ve estetik arasındaki dengeyi sürekli arayan Maison Martin Margiela da listede olmalı.