Mutluluk Üzerine Kuru Gürültü

Hissettiğimiz anda bildiğimiz ancak tanımlamakta zaman zaman zorlandığımız bir kavram olan mutluluk her ne kadar tanımlanması zor olsa ve kişiden kişiye farklı anlamlar ifade etse de psikolojide iki ayrı bakış açısıyla ifade edilmeye ve anlamlandırılmaya çalışılır. Bunlardan birincisi “Hedonik mutluluk” yani en basit haliyle çikolata yerken duyduğumuz mutluluk hissidir. (Psikolojik)Hedonizm bakış açısı, aslında bu tür mutluluğun egozimin farklı bir versiyonu olduğu ve amaca yönelik her davranışın aslında insanın haz alma arzusundan kaynaklandığını belirterek,mutluluğa acıyı en aza indirmeyi hedefleyip,  hayattan elde edilecek haz yoluyla erişilebileceğini savunur.Bu haz çok sevdiğimiz bir tatlıyı yediğimizde, çok arzuladığımız bir ayakkabı veya arabayı satın aldığımızda duyduğumuz hazdır.Aynı şekilde bir acıyı telafi etme çabasıyla bir sıkıntıdan kurtulmak için sürekli alışveriş yapan kişilerin hissettiği de hedonik mutluluktur. Haz alma tamamlandıktan sonra büyük ihtimalle de  en baştaki mutsuzluk noktasına geri dönülmektedir. Bunun sonu var mıdır? Elbette yoktur. Özellikle materyalistik objeler veya deneyimlerle kazanılan mutluluk hissi tamamlandıktan sonra yerine yenisini eklenmesi ihtiyacını doğurabildiği düşünülürse.Bu tarz bir deneyimler ruh halimizi iyileştirebilse de genellikle geçici olur.

Açıklaması anlam ve değer odaklı bakış açısı ile yapılmaya çalışılan diğer bir tanımlama “Eudaimonik Mutluluk”tur. “Eudaimonia” kelimesinden gelen bu kavram, insanın gelişmesi, iyi bir ruh halinde olması  hatta iyi bir ruh haliyle kutsanmış olması gibi anlamlar barındırmaktadır. Bu bakış açısı insanların doğası gereği amaç odaklı olduğunu söyleyerek insanın mutluluğu ancak anlamlı bir şeyler yaptığı sürece hissedebileceğini ve ruhunu tatmin edeceğini söyler.Esas mutluluğun kişinin yaşama amacını bilmesi veya bulması olduğunu savunan bu görüş, anlamlı hayatlar süren insanların zihinsel açıdan daha sağlıklı ve motive olacağını anlatır.Bu en temel olarak,birilerinin hayatına dokunmak, ihtiyacı olanlara yardım etmek, çocuk veya genç birini eğitmek, doğanın yok olmaması için mücadele etmek gibi birkaç konuyda hayatını hayatını daha anlamlı kılan kişilerin hissettikleri mutluluktur.Felsefik olarak da insanların mutluluk kaynağının bir şeyleri yaparak veya edinerek haz kovalama çabasından öte bir oluş hali olduğunu savunulur. Örneğin Sokrates insanların zevk ve zenginlik peşinden koşmak yerine erdemlere önem vermeleri gerektiğini,erdemlerin bir ruh hali olduğunu ve iyi bakıldığı sürece gelişeceğini ve mükemmelleşeceğini söyler ve bu ruh halini devam ettirdiği sürece insanın mutlu olabileceğine inanır.

Elbette Zülfü Livaneli’nin Serenad kitabında dediği gibi “hayatta herşey bir ruh durumudur” ve anlam yaratacak bir mutluluk olmadığını bildiğimiz, geçici bir haz alacağımız hedonik mutluluklara ulaşmak daha çabuk ve kolay olduğundan hedonizme bir  yönelim gösterebiliriz. Bu da çok kabul edilebilir bir şeydir.İnsan varoluşu gereği hayatı her yönüyle kucaklamak isteyen, her anından keyif almaya çalışan ve hep daha fazlasını istemeye meyilli  bir varlıktır. Öte yandan etrafımıza baktığımızda daha çok para kazanmak isteyen (hedonik)insanların bu parayı kazanmalarına ve istedikleri hemen her şeyi elde etmelerine rağmen kendilerini mutsuz veya eksik hissettiklerini zaman zaman  görebiliriz. Bu da onların hayatında daha anlamlı ve tatmin edici eudaimonik mutluluğa hayatlarında yeteri kadar katamadıklarının bir göstergesi olabilir. Burada sanırım en önemli olan nokta neyin geçici neyin ise daha anlamlı ve kalıcı olduğunun farkında olarak tercihlerimizi yapmak ve her iki mutluluk çeşidini de hayatımızda dengeli bir şekilde dengeleyerek yaşamaktır.

“Eğer mutluluğunuz bir başkasının yaptıklarına bağlıysa, çok ciddi bir sorununuz var demektir.”

(Aldous Huxley)