Afazi tıp biliminde “beynin konuşma bölümünde meydana gelen hasar” olarak tanımlanan ve kişilerde “konuşma bozukluğu, algıda ve verilen cevaplarda tutarsızlık” gibi şeylere sebep olan ve iletişim sıkıntıları yaratan bir hastalık. Konuşmak, konuşurken doğru kelimeleri bulabilmek, anlamak,okumak,yazmak kullandığımız dilin birer parçasıdır ve bunların tümünün veya bir kısmının hasar görmesi yani afazi hastalığı “kişinin söylemek istediğini artık söyleyemediği” bir durum/sorun ortaya çıkarmaktadır.

Afazi kelimesine etimoloji sözlüklerinde baktığımız zaman Fransızca’daki “aphasie” ve Yunanca’daki “aphasia” köklerinden gelen “ konuşma yeteneğini yitirme, konuşamama” olarak anlatılır.

Duygularımızı ve düşüncelerimizi ifade ederken sahip olduğumuz kelimeler ile sınırlı olduğumuzu hatırlarsak kelimelerin ve bir adım ötesi kavramların ne kadar değerli olduğunu sanırım tekrar söylemeye gerek yoktur.

Kelimeler ve kavramlar gerek günlük iletişimimizde gerekse içinde yaşadığımız toplumda farkında olsak da olmasak da çok önemlidir. “Söyleneni söylenen biçimde değil farklı anlamak” “söylemek istediklerini istedikleri gibi söyleyememek” veya bizim kullandığımız kavramlardan karşımızdaki bihaber olması, bir kavramın bizim için başka bir anlamı karşımızdaki için başka bir anlam ifade etmesi ve tüm bunların kartopu gibi büyüyüp toplum  bir “söz yitimine” uğradığı durumlarda o toplumlar “Afazik Toplum” olarak tanımlanıyor.

Bir toplumdan bahsediyorsak en azından mihenk taşı diyebileceğimiz ortak kavramların olması ve toplumdaki herkes için aynı şeyleri ifade etmesi gerekli ve önemli gibi duruyor. Bizim ülkemizle ilgili olarak akla gelen ilk kelime “barış” olabilir belki. Bu kelime bizim toplumumuzun bir kısmı için 1974 sonrası ortaya çıkan durum olarak tanımlanırken, bir kısım için ise ülkede çözümle birlikte ortaya çıkabilecek bir statü olarak tanımlanıp algılanıyor.

Post truth çağı ile birlikte tüm kavramların daha da bulanıklaştığı  son dönemde, toplum olarak anlaşamadığımız zaman da toplumsal bir afazi içinde olma durumuna geçeriz.Bunu basitçe anlatmaya çalışırsak, bir toplumda  evinizde, iş yerinizde, sosyal ortamınızda veya ülkenizin parlementosunda(da olabilir)ortada tartışılan bir konu varsa, ve taraflar birbirine derdini anlatamadığı için bir sonuca varamıyorsa, herşey çözümsüz kalıyorsa, birinin söylediğini veya yazdığını diğeri farklı anlıyorsa ya da anlamıyorsa günün sonunda söylemek istediklerinizi kimse anlayamayacağı için artık söylememeye yani söz yitimine uğramaya başlarsınız. Bunun ortaya çıkaracağı sonuçları gözlemlemek için de malesef çok uzaklara gitmemize gerek yok.

Konuşma,dinleme,anlatma,anlama bizi insan yapan şeylerdir dolayısıyla birini dinlerken anlamak için mi dinlediğimiz yoksa konuşma sırasının bize gelmesini bekleyerek mi dinlediğimizin farkında olmak değerlidir “İnsanın anlaşıldığı yer evidir” diye bir söz vardır, dolayısıyla içinde yaşadığımız toplumda anlaşıldığımız ve anlatabildiğimiz oranda kendimizi evimizde ve buraya ait hissedebiliriz.

“Kelimelerin gücünü anlamadan, insanların gücünü anlayamazsınız”

(Konfüçyüs)