Yakın geçmişte Merkel belgeseli’ni izleme fırsatı buldum. Merkel’in siyasi hikayesi bir yana, gerek halka hitabında gerekse kendisiyle yapılan röportajlarda kullandığı dilden, kelime hazinesinde yer alan sözcüklerden ve sözcüklerin sayısından, ayrıca sorulan sorulara verilen cevaplardaki zenginlikten etkilenmemek mümkün değildi.
Elbette benchmark (karşılaştırmalı değerlendime) noktam ister istemez lokal yani bizim ada siyaseti oldu. Farkında olsak da olmasak da içinde yaşadığımız ülke, insanlar ve şartlar bizi o kadar küçük dünyalara hapsediyor ki, bunun farkına varıp camdan dışarıya bakamayınca Truman Show filmi misali bir alana hapsoluyor ve her şey her yerde bu şekildeymiş gibi düşünebiliyoruz. Zihin, ister istemez bizdeki konuşmaları, röportajları, kitlelere seslenişleri kulağımıza getiriyor ve siyasetin kelime hazinesinin ne kadar da limitli olduğunun farkına vardırıyor. Sürekli tekrarlanan aynı cümleler, aynı kelimeler, aynı karşı çıkışlar spotify’da shuffle yapmış gibi dönmekte. Sadece bir siyasiye ait, zihnimize yerleşmiş özlü bir söz bir cümle, o cümleyi gördüğümüzde aklımıza o kişiyi getiren bir cümle var mı? Ben düşündüm, bulamadım.
Görevi sona erdiği zaman çıktığı vedalaşma turunun Almanya durağında, Obama’nın görevinin sona ermesi hakkında ne düşündüğü Merkel’e sorulduğu zaman, Merkel şu cevabı verir: “ DEMOKRASİ DEĞİŞİMLE NEFES ALIR”. Ne kadar yalın, ancak ne kadar anlamlı, üstelik bir slogan niteliğinde değil mi?
Biz böyle zengin bir dile hasret kalmaya devam edeceğiz gibi duruyor ancak dilin önemi ve kullanılan sözcükleri ve kavramları dilimize pelesenk etmenin ötesine geçip ne söylediğimizi bilme hassasiyetini gösterme alternatifimiz her zaman vardır diye düşünüyorum.
Birçok şeyi sürekli söylüyoruz ama çoğu zaman çoğumuz çok da fazla anlamaya çalışmadan kavramları kullanıyoruz. Buna güzel bir örnek herkesin birbirini sürekli davet ettiği “Ortak Akıl” olabilir.
Nedir akıl? Diye biraz araştırınca ortaya güzel bilgiler çıkıyor.
“Akıl devenin bağlandığı kazıktır”
“Akıl” kelimesi Arapça kökenli , hayvanların bağlandığı “ikal” ile aynı kökten bir kelime olarak geçiyor. İkal deveyi kazığa bağlar, dizginler, frenler, sağa sola kaçmasını engeller, onu bir yerde tutar. Akıl ise “kontrollü düşünme yeteneği, kavrama gücü, düşünme gücü” olarak tanımlanır.
Sinan Canan “akıl”ı tanımlarken “akıl, devenin ayağına bağlanan ip"ten gelir; serbest düşünceler arasında zıplamaya değil, nefsini zapt etmeye, insan olmaya yarar” der.
Söyle bir soruya da rastlarız “ikal deveyi kazığa bağlar, akıl insanı neye bağlar?” Ancak konumuz şu an bu olmayacaktır.
Akıl(mind) dış dünyadaki fikirleri, kavramları nesneleri toplar, karşılaştırır, değerlendirir ve karar vermeyi sağlar. Kafamızdan akıp giden yüzlerce düşünceden en uygun olanı seçer ne ne yapılacağına karar verir. Kendimize göre veya şartlara göre doğru kararın alınmasını sağlamayı başlatacak süreçtir akıl. Ortada olan bir durumu değerlendirip, savrulmadan konuyu iyice kavrayarak, düşünerek doğru bir noktaya bağlama becerisidir de diyebiliriz.
Bir de unutmamamız gereken “Us” var elbette. Us, “olaylar ya da kavramlar arasında zorunlu bağıntılar kurma, bu bağıntıları algılama ve kavrama, anlama, düşünme yetisi” olarak ifade edilir. Küçük çocuklara yaramazlık yaptıkları zaman “uslu ol” bu yüzden denir sanırım. Us ile ilgili en şahane kelime oyunlu cümle de bence bir yayınevinin slogan olarak kullandığı “Okuyan USlanmaz” cümlesidir.
Akıllı insan zeki insan mıdır? Öyle bir zorunluluk görünmüyor. Zeki olan akıllı mıdır? Öyle olması da gerekmiyor.
Peki zeka (intelligence) nedir? Daha farklı bir şey mi? “Yapay Zeka” diye bir kavram var ama “Yapay Akıl” hiç duymadık değil mi? Zeka da kendi içinde duygusal zeka, matematiksel zeka, sosyal zeka, duygusal zeka vs vs diye farklı farklı kategorilerle açıklanmaya çalışılan bir kavram. Kabaca zeka “öğrenilenden yararlanma becerisi” olarak da tanımlanıyor.
Zeka ve akıl harmonik bir şekilde bir arada bulunduğu zaman bu hayatı kolaylaştıran(ya da bizim gibi coğrafyalarda belki zorlaştıran) bir şey mi? Belki...
Ortak akıl dediğimiz şey belki de birden çok tarafın ortada savrulan onlarca farklı düşüncesini dizginleyerek bir çözüme ulaşabilmek için belirli noktalarda birleşip belirli noktalarda da birleşmeyeceğini kabul etmesidir. Belli ki zeki olmak bazı sorunları çözemiyor, veya belirli durumlarda akıllı olmak daha önemli olabiliyor. İşte belki de bu yüzden sorunları çözerken “ortak zeka” değil “ortak akıl diyoruz”, ortak akıl arıyoruz ama bir türlü de USlanmıyoruz .
“Başkalarını bilen kimse bilgili, kendini bilen kimse akıllıdır.”
(Lao Tzu)