Pandeminin ilk gününden beri iş hayatında da birçok değişiklik meydana geldi.Bu bir taraftan ticari, operasyonel farklılıklar olarak öne çıkar gibi görünse de çalışan tarafındaki değişiklikleri de gözden kaçırmamak gerekir.
Pandemi başından beri dünyada çok sayıda çalışan ya tamamen işini bırakmış veya iş değiştirmiş durumda. Marketing Türkiye’nin verdiği bilgilere göre bu hareket dünyada eş zamanlı olmaya başladığı için ekonomistler tarafından “büyük istifa” olarak tanımlandı. 30.000 civarı çalışanla global çapta yapılan anket, çalışanların %41’inin işten ayrılmayı veya meslek değiştirmek istediğini kaydetti.
Pandemi, çalışanların önceliklerini gözden geçirdiği bir dönem oldu ve kimileri o güne kadar yaptıklarının bir anda pek bir anlamı olmadığını hissettirerek hayalindeki işin başka bişey olduğuna karar verdirdi, kimini evine sosyal yaşamına daha çok odaklanmak için tetikledi, kimilerini ise pandemi döneminde işyerinde karşılaştıkları acı işveren gerçeklerinden dolayı tetikledi. Ülkemizde bile son iki yıl içerisinde tüm ekonomik zorluklara rağmen bir miktar tanıdığımızın, kurumsal hayatı bırakıp girişimcilik ruhuyla farklı alanlarda kendi işlerini kurduğunu gözlemlemekteyiz.
Bu büyük istifa dalgası nispeten, sonra gelen “sessiz istifa” dalgasından daha kolay başedilebilir bir mesele olarak düşünülebilir mi? İş yeri tarafından bakıldığında elbette işten ayrılan nitelikli çalışanların yerine yenilerini koymak her ne kadar da her gün daha zorlaşmaktaysa da en azından artık o işte olmak istemeyenin gitmesi, iş yerinde kalarak “sessiz istifa” edenlerle baş etmekten daha kolay başedilebilir gibi düşünülebilir mi?
Sessiz istifa, “kişilerin yalnızca görev tanımında yer alan görevleri yerine getirmesi ve diğer tüm sorumlulukları reddetmesi” olarak tanımlanıyor. Değişen çalışan profiliyle birlikte daha önce ana sorumlulukları dışında ek sorumluluklar alarak kendini göstermeye, daha başarılı olmaya, daha farklı konular öğrenmeye hevesli çalışanların azalması ve yapmakla görevli olduğu işlerin dışında ek sorumluluklara bulaşmak istemeyen grupların yönetilmesinin ne gibi zorlukları olacağını zaman bize gösterecek. Burada her ne kadar “yönetmek” kelimesini kullansam da bir zaman bir konferansta konuşmacının “insanları yönetemezsiniz, onlara ancak liderlik edebilirsiniz” cümlesi de kulağımda çınlamakta.
Özellikle son iki yılda, iş-yaşam dengesi herkes için çok daha farklı bir anlama taşındı. Birçok insan işini belirlenmiş saatinde tamamlayıp evine,sosyal hayatına veya edindiği yeni hobilere zaman ayırmak ve tüm yaşamının iş üzerinde dönmesini istememekte. Sessiz istifa negatif bir durum olarak düşünülmemeli bence. Kişiler saatlerini uzatmamak adına belirlenmiş süresi içinde daha verimli çalışabilmekte, veya farklı konulara odaklanmayı bırakmakla ana sorumluluklarına daha fazla enerji harcayabilmekte. 90lı yılları sonları ve 2000li yıllar boyunca popüler olan işkoliklik ve çoklu görev (multitasking) kültürünün pandemiyle birlikte sona ermekte olduğunun bir göstergesi olarak da görülüyor sessiz istifa. Bazı gelişmiş ülkelerde ve şirketlerde yeni yeni görmeye başladığımız haftada 4 gün çalışma konusu veya belirli ülkelerde mesai saatinden sonra çalışana email gönderilmesinin yasaklanması gibi uygulamalar aslında tam da bu sessiz istifa meselesi ile başedebilmek adına gözlemlediğimiz en somut uygulama örnekleri olarak karşımızda duruyor.
Bazı kariyer uzmanları bu kavramı sessiz istifa olarak değil “kendine daha iyi bakmak” olarak yapıyor ve çalışanların sadece iş ve yaşam dengelerinde kontrolü ele almak ve sağlıklı sınırlarda,kendini yıpratmadan iş yapma isteği olarak açıklıyor. Önemli sayıda çalışan, yüksek ücretli ancak toksik ve zor günlerde kendine sahip çıkmayan işleri bırakıp, daha az ücretle ama daha fazla güvende hissedeceği farklı bir iş ortamına geçebiliyor ve uzmanlar bunun artık şaşırılmaması gereken bir durum olduğunu vurguluyor.
Senin için mücadele etmeyen insan, sadece gitmeni bekliyordur.
(Bob Marley)