“Öfkeyle kalkan zararla oturur” birçoğumuza kocakarı lafı gibi gelse de, hissedilen her olumlu ve olumsuz duygunun insan bedeninde fizyolojik bir karşılığı olduğunu bilmek gerekir sanırım. Sadece öfkelendiğimizi sandığımız zamanlarda insan bedeninde adrenalinin daha fazla salgılandığını, kalp atışlarının hızlandığını, kan basıncının arttığını, nefes alıp vermenın sıklaştığının farkında olmak önemlidir.Bu hissin insan bedeni için karar anı olduğu,beden tüm bu değişiklikleri gerçekleştirirken aslında zihne savaş ya da kaç demeye çalıştığı söylenir.Burada yine öfke hissindeyken ne yapılacağını daha doğrusu nasıl bir “tutum”un seçileceğini belirlemek insana bağlıdır. Bu tutumu belirlemeden önce de öfke tetikleyici unsurun ne veya neler olduğu da üzerinde düşünme kaldıran bir konudur.
Sıradan bir gün içinde bir yere yetişmeye çalışırken trafiğin yoğunluğundan dolayı gecikme garantisini bildiğimiz anda sarar mesela en basit öfke. Bu gibi durumlarda öfkeyi tetikleyen şeyi tespit etmeye çalışarak o an için çözüm için geç kalındıysa bile daha sonra aynı şeye öfkelenmemek için bir fırsat olabilir. Örneğin hissettiğimiz öfke trafiğin o saatte yoğun olmasından mıdır? Yoksa trafiğin yoğunluğunu hesaba katmadan evden geç çıktığımız için mi? Yani kendimize mi ?
Birçok diğer konuda tutum belirlemek veya bir çok durumla başa çıkmak için büyük ihtimalle en önemli konu insanın kendini duygusal,zihinsel ve fizyolojik olarak tanıması ve bilmesi olabilir. Stoa okulu filozofları, insanda en önemli unsurun akıl olduğunu, insanın aklını öne çıkarması gerektiğini ve onu insan olmaktan çıkaracak duygulardan uzak olmasını önerir. Bunu başarabilmek için de insanın ancak nasıl bir varlık olduğunu bilerek ve doğasına uygun yaşayarak mutlu olacağını savunur.(çünkü mutluluk zevk ve korkular tarafından yönetilmeye izin vermemek, yaşadığımız dünyayı anlamak için aklımızı kullanmak ve yeryüzünün/dünyanın/doğanın bir parçası olarak bize verileni kabul etmek ile ilgilidir)
Romalı Filozof Seneca, “Öfke Üzerine” adlı eserinde öfkenin “kontrolden yoksun, basit sebeplerden tahrik olan, akıla kapalı, doğruyu ve hakikati ayırt etmeye uygun olmayan bir duygu” olduğundan bahsederken öfkeyi “kısa süreli bir delilik” olarak da anlatır. Akıl ve öfke ilişkisi kurmaya çalışırken öfkenin de bir yargıyı gerektirdiğini ekler. Burada demek istenilen, durum karşısında aklımız ile bir değerlendirme yaptığımız ve bunun sonucu olarak öfkelendiğimiz ve dolayısıyla bunu aslında kontrol edebileceğimizdir. Örneğin, uzun bir sırada beklerken,birisi sırayı bozarak önümüze geçtiğinde, bizim için bunun bir hakaret olduğunu değerlendirir ve bize hakaret edilmesinin karşılığı olarak öfke hissine geçer/öfke hissini oluştururuz.O anda karşımızdaki kişiye de nasıl bir tepki vereceğimiz yine bize bağlıdır. Seneca öfkenin aniden başlayabilen “yeni öfke”, belirli bir süredir devam eden “kabarmış öfke” gibi farklı seviyelerde olabileceğini de bize söyler. Öfke ayrıca,zaman zaman da acı ile iç içe geçebilen bir kavram olarak hayatımızda durur. Çok yakın bir dostumuzu kaybettiğimiz zaman hissettiğimiz acıyı, kime/neye olduğunu tanımlayamadığımız bir öfke gibi yaşar ve hayata isyan etmek isteriz. Böyle bir durumda öfke tetikleyici unsurun tespiti mümkün olamayacağından, yine (zor da olsa) aklımızı kullanıp hissettiğimizin öfke değil üzüntü/acı olduğunu fark edebilmemiz değerli olur.
En kolay tanımlanabilecek hatta uzaktan bile tespit edilebilecek bir duygu olan öfke, insanın içine düştüğü andan itibaren farkettiği çok belirgin ve güçlü bir histir. Yine kelimeler ve görünen anlamın ötesinde düşünebilme ve anlayabilme çabasıyla öfke üzerine biraz laf kalabalığı yaptıktan sonra kelimenin köklerine inmeyi tercih ediyorum. Eski Türkçe’de “öpke” kelimesinden geldiğini yazar sözlükler öfke kelimesinin. Kızgınlık anlamının yanında daha ilgi çekici olan Öpke’nin diğer anlamı “ciğer/akciğer”dir. İnsan bedeninde kızgınlık,hiddet anında ciğerlere normalin üzerinde hava dolduğu ve akciğerler kabarıp kabarıp indiği için öpke kelimesi kızgınlığı yani öfkeyi anlatırmış. Aynı “öp”kökü ve aynı ciğerlere dolan hava meselesi yine nefes alıp verme sırasında ciğerden yükselen sesin bir sevgi gösterme biçimi olan öpücük/öpmek kelimesine dönüştüğünden de bahsedilir.Bu durumda tercih ve tutum yine bize kalıyor sanırım. Ciğerlerimizdeki havayı nasıl kullanmayı tercih ediyoruz? Öfkelenerek mi? Sevgiyle öperek mi?
"Akıl adil bir karar vermek ister, öfke ise verdiği kararın adil sayılmasını."
(Seneca)