“Hayatımız yangın yeri gibi, oysa incelikli bir hayat ve derinlik bir insan hakkıdır” der Agah Aydın bir konuşmasında. İnsan evladı şu kısa hayatını yaşamaya çalışırken farklı boyutlarda da olsa tabiri caizse başına gelmediğinin kalmadığı bir yaşam sürmekte. Sevdiğimiz arkadaşlarımızı kaybederiz, işimizi kaybederiz, bizi sıkıntıya sokacak durumlar ile karşı karşıya kalır, maddi manevi birçok zorluk çeker, gün gelir Covid19 ve savaş gibi daha kötülerini de hayatımızda buluruz.
Her şey insan için deyip geçmeye çalışırız belki ancak ufak ya da büyük boyutta olumsuz, bizi üzen, yıpratan, başka bir şekilde düşünmeye yol açıcı olaylar ve deneyimler hepimizin hayatında var ve olmaya da devam edecek. Birbirinden milyarlarca farklı kopyaya sahip insan evladının bir kısmı bu kötü deneyimlerden daha ağır/fazla etkilenmekte, daha travmatik hisler içine girebilmekteyken bir kısmı da kalıcı bir etki olmadan zor durumları ve zamanları atlatabilmekte. İşte tam da bu noktada Covid 19 dönemi ile birlikte hayatımızda daha öne çıkmaya başlayan “Dayanıklılık” kavramı üzerine biraz düşünmek gerekir.Bu kelime İngilizce’de “Resilience” Türkçe’de “Dayanıklılık”, Cambridge sözlüğüne göre “çabuk iyileşme kabliyeti” olarak ifade edilmekte. Latince “salire” sıçramak “re”- de geri anlamından birleşerek geri sıçrama eylemini olarak düşünülüp,bir yere koşarken hız almak için önce geri birkaç adım atma tekrar hız alma olarak gözümüzde canlanabilir.
Zor anlarda, ve kötü koşullarda dayanıklılık, yani çabuk iyileşme kabiliyeti devreye girmesi durumu değiştirmese de bizim bu durumlar karşısında ayakta kalmamızı sağlayan bir özelliktir.Psiklojik dayanıklılık konusunda uzmanların söylediği “durum”un her zaman olabileceği ve hatta değişmeyeceği, öte yandan bu varolan duruma karşı bizim nasıl bir “tutum” sergileyeceğimiz dayanıklılık bağlamında bizi bir adım öteye sıçratacak yöntem olduğudur. Buna en güzel örneklerden biri Nazi kamplarında uzun zaman geçiren ancak insanın düşebileceği en kötü koşullara bile direnerek ve mücadele ederek, göğüs gerebileceğini deneyimlemesi süreci sonunda Logoterapi’yi sosyal bilimler dünyasına katan Viktor Frankl’dır.
Dayanıklılık konusu kişisel psikolojik boyutta var olduğu gibi, kurumsal boyutta ve ülkesel boyutta da önemli olmaya devam ediyor. Covid19 salgınını yaşamış bir nesil olarak bir kez daha gördük ki kişisel olarak da kurumsal olarak da karşımıza neyin çıkacağını bilmek, kestirmek mümkün olmamaktadır. Covid 19’un bir anda hayatımıza girmesi kurumların, devletlerin işleyiş yöntemlerini yeniden gözden geçirmesini zorunlu kılmış görünüyor.Bundan sonrası için de benzer beklenmedik şok durumlar karşısında kurumsal dayanıklılıklarını artıranların hayatta kalabileceği de açıktır.
Dayanıklılığı insan boyutunda yorumlayan bazı uzmanlar, kişinin sosyal çevresiyle kurduğu güçlü ilişkilerin dayanıklılığını artırdığını söylerken, aynı şekilde Şirketlerin de bulundukları çevreyi sadece kar amacı gütme bakış açısıyla değil, çalışanlarıyla müşterileriyle ve diğer paydaşlarıyla kurduğu güçlü ilişkilerle daha dayanıklı olmaları ve Covid19 gibi şok edici durumlar karşısında ayakta kalmalarını daha yüksek ihtimal olarak görmektedir. Şirketlerin ve devletlerin güçlü ve zayıf yanlarını bilmeleri, temel ve taviz verilmeyen değerlerinin net olması, değişime açık olması ve çevik olması dayanıklılığı artırıcı özellikler olarak tanımlanmaktadır. Ek olarak hiyerarşik yapılar her ne kadar işlerin belirli bir düzende yürütülmesine olanak sağlasa da, gerekli durumlarda esnetilebilir özellikte yapıların oluşturulması yani, kaos ortamında birimlerde yönetime danışmadan da anlık karar alabilecek yetkinlikte çalışanların yetiştirilmesi, dayanıklılığı artırıcı bir yönetim tarzı olarak da önerilmektedir.
Bizim ülkemizde Covid19 döneminde ülkesel dayanıklılığımız ciddi bir sınavdan geçmiş ve düşük bir not almıştır. Tüm yapısal ve yönetsel sorunlarımız yüzümüze bir tokat gibi vurmuş, palyatif tedbirler dışında çoğunluğu tatmin edecek kalıcı çözümler üretilememiştir. Rasyonel düşünebilme ve planlama yapabilme açısından ciddi zaafiyetler yaşanmış ve her açıdan bir bozulma(disruption) dönemi yaşanmış ve yaşanmaya devam etmektedir demek çok da yanlış olmayacaktır.Tam da bu noktada rasyonel kelimesinin anlamını da açıklamak önemlidir.Dilimize pelesenk olan ve bir çok kişinin de aslında anlamını bilmeden kullandığı “Rasyonel düşünme” konusu ile dayanıklılık konusu da bir biriyle bağlantılıdır diye düşünüyorum.Kökü Latince “ratio” yani “akıl/hesaplama”’an gelen Rasyonel(akıl) her şey baştan tasarlayan, eski deneyime ihtiyaç duymadan geleceği hiç yoktan var edebilen düşünce şeklidir.
Bu noktadan hareketle, karşımıza neyin çıkacağını bilemediğimiz ve eski deneyimimiz olmayan konularda rasyonel düşünebilme yetisi, beklenmedik durumlarda ayakta kalma ve dayanma gücü ile doğrudan bağlantılı görünmektedir. Dayanıklılığı, özünde şartlar ne olursa olsun başarılı olmak değil, mevcut zorlukların,problemlerin farkında olabilmek ve düşsek de kalkabilmek olarak değerlendirmek gerekir. Bir yangın yeri olan hayatımızda zorluklar karşısında bu tutumu devam ettirebilmek uzun sürecek olan bu bozulma(disruption) döneminde en çok ihtiyaç duyacağımız beceri olacağa benziyor.
“Yaradan size her şeye dayanabilecek bir vücut verdi. İkna etmeniz gereken zihninizdir.”
(Vince Lombardi)