Yaz ayları ile birlikte eminim ki bir çoğumuz tatil havasına girmiştir , bunun beraberin de Tatil deniz-kum, havuz ilk akla gelenler oluyor. Fakat yazın gelmesi ve tatille birlikte aklımıza hemen mayolar - kumsal geldiği için otomatik olarak zihnimiz hemen bedenimize, beden algımıza yöneliyor. Üzerimize giydiklerimizin yakışması veya onları iyi taşımak için özellikle kilo problemleri olan kişiler! Sağlıklı beslenmeyen kişiler şimdi tatildeyim istesem de dikkat edemem diyerek; tatlı ve abur cuburları bolca tüketerek, artık tatilden sonra beslenmeme dikkat ederim deyip, bir bakıyorlar ki beslenmeleri tamamen bozulmuş ve kiloları daha da artmış, ve kilo sorunu artık altından kalkılamayacak bir hale gelmiş. Diyet kelimesi genelde bana katı ve baskıcı geliyor bunu kullanmaktansa, sağlıklı ve dengeli beslenme kelimesini kullanmak bana daha yapıcı geliyor. Bilmiyorum siz bu konuda ne düşünüyorsunuz…
Özellikle yaz ayı ile birlikte tatilin başlamasıyla kilo ile ilgili sorunlara, düzensiz beslenmenin ve obezitenin önemine bir çok uzman dikkat çekmeye başlamaktadır. Kişi eğer düzenli olarak kronik bir yorgunluk hissediyorsa, her an açlık hissi, düzensiz ve aşırı uyuku veya uyukusuzluk yaşıyorsa, aşırı ve çok sık yeme isteği oluyorsa, hareket etmeye karşı isteksizlik duyuyorsa, acıktıkça öfke patlamaları ve huzursuzluk halleri oluyorsa. Yeme kontrolü zayıf olan ve kilo problemi olan kişiler genellikle tüm bu yazdığım belirtileri yaşarlar. Bunların tek sebebi sadece yemek yemeyi sevmek olabilir mi sizce? Aslında cevap çok basit tabi ki hayır! Bu tamamen psikolojik kökenli bir duygusal açlık meselesi. Kişi sürekli bir şeyler yiyerek anlık mutluluk yaşıyor.
Düzenli beslenme ve sağlıklı beslenme ile birlikte ona eşlilik eden en önemli şeylerden bir diğeri de şüphesiz ki egzersizdir. Bunların tamamının olabilmesi için ise “ psikolojik olarak hazır halde olmak “ gereklidir. Eğer zihnen hazır değilsek bunun sebeplerine bakıp, hazır olmayı nelerin engellediğini derinlemesine inceleyip bulmak gereklidir. Yeme davranışını değiştirmenin ilk adımı, zihnimizi meşgul eden psikolojimizi etkileyen olumsuz şeyleri fark edip değiştirmek ile başlar.
Bazen yemek yemek tamamen bir zevk veya ödül olarak görülebilmektedir. Kişi yaşamdan alamadığı zevki ve elde edemediği ödülleri bu şekilde yer değiştirerek zihninden atmaya çalışıyor. Günlük hayatta yaşadığı problemleri bastırıp unutmak ve anlık iyilik hali için yiyeceklere gömülüyor. Duygusal yeme bozukluğunda bazen de tam tersine bazı kişiler için yemek yemek kontrol kaybı olarak algılanıp, utanç ve suçluluk duygularına sebep olabilmektedir. Her iki şekilde de bu sağlıklı bir süreç değildir.
Bir kişinin alışkanlıklarının değişmesi çok zordur. Bu nedenle özellikle , bir tabak baklavanın şekerimizi yükselteceğinden veya kilomuzu arttıracağından çok, onun bize anlık yaşattığı keyif ve tatmin duygusu ağır basıyorsa zihnimizde olup bitenlere dönüp bakma zamanı gelmiş demektir.
Burada ilk aklımıza gelen şeyler bunlar olmalıdır;
Bizi duygusal yönden yemeye karşı tetikleyen düşünceler neler ?
Hissettiğimiz yalnızlık duygusu mu ?
Bize kaygı veren bizi endişelendirip strese sokan şeyler neler?
Bastırdığımız duygular mı var?
İnkar ettiğimiz görmezden geldiğimiz düşünce ve davranışlarımız mı var ?
Yoksa Bağımlı bir kişilik özelliğine mi sahibiz?
Bu soruların tamamına ek olarak etrafımızda olup biten tüm çevresel tetikleyiciler de ciddi önem arz etmektedir. Yaşadığımız ‘Duygusal açlık’ , gerçek olan karın açlığından çok daha önemlidir.
Eğer bu tarz belirtiler nedeni ile yemek yemeyi azaltıp, kendimizi durduramıyor ve sürekli bir şeyler yeme isteğimiz oluyorsa; mutlaka bir ‘Uzman Klinik Psikologdan’ Psikolojik destek almalıyız.
Uzm. Klinik Psk & Uzm. Adli Psikolog
Psikoterapist
Kadriye ÖZADMACA
05338600045