İçinde yaşadığımız bu çağda özellikle internet ile bilgi akışının dolayımdan kurtulup direkt hale gelmesi ile neyin doğru neyin yanlış, neyin gerçek neyin yalan olduğunu anlamak büyük bir çaba sarfetmeyi gerektiriyor. Gerek geleneksel medyada gerekse internet medyasında veya sosyal medyada hiçbir filtreden geçmeden akan sözler, söylemler, bilgiler  hepimizin “düşünme” ve “irdeleme” üzerine biraz daha yoğunlaşmamız gerektiği gerçeğini yüzümüze vuruyor. Bazı düşünürlerin açıkladığı gibi, düşüncenin gerçekleşmesi için “kelimelerin görünen anlamlarının ötesine geçilmesi” önemlidir. Tam da bu noktada kelimelerin görünenin  ötesinde var olan anlamları çok değerli olduğundan  konular hakkında düşünmeden önce bazı sözcüklerin etimolojik anlamlarını irdelemek keyifli ve ufuk açıcıdır.

Bazılarımızın bilerek, bazılarımızın da pek bilmeden kullandığı “vasat” kelimesi buna güzel bir örnektir. Etimoloji sözlüğüne bakıldığı zaman vasat/sıradan/ortalama kelimesinin ingilizce karşılığı  “mediocre”dır. Mediocre’ı da biraz bölüp parçaladığınızda Latince medius( orta) ve ocris(yükselti) “mediocris” yani “orta(boy)”  sözcüğünden alındığını ve günün sonunda da çağımızın popüler kavramı “Mediocracy” yani “Vasatın Egemenliği” gibi bir anlama büründüğünü görürüz.

Bu kelimeyi tek başına ele aldığınız zaman sıradan, çok fazla özelliği olmayan günlük konular, eşyalar veya ortalama işler için kullanılması zararsız gibi görünse de işin toplumsal boyuta yansımasının o kadar da önemsiz olmadığını görürüz. Çok kısa ve kabaca Vasatın egemenliği (mediocracy) nedir diye baktığımızda “az yetenekli, az bilgili kişilerin dominant ve etkili olması durumu diyebiliriz. “Popüler olan şeylerin farklı bir düşünce ortaya koymaması, ortaya koyulan düşüncelerin birbirine benzemesi, topluma,insana,kültüre ve düşünceye bir fayda sağlamama” hali de vasatı egemen kılan bir durum olarak değerlendirilmektedir.

Vasat,  günlük hayatta bir mıknatıs gibi yanıbaşımıza durmakta ve bizi kendi içine çekmektedir. Bir adım öteye giderek bu vasatlığın da yine vasat insan gözünde harika göründüğünü söylemek çok yanlış olmayacaktır.Scott Adams’ın dediği gibi “vasat çoğunluk öğrenmeyi değerli bulmaz ve öğrenmeye önem vermez”. İşte tam da bu yüzden vasat, okuyan, birşeyler düşünebilen, hatta farklı düşünenleri “seçkin” diye tanımlayarak ötekileştirme çabası içine girer, kendinden olmayanın sözüne değer vermediğinden dolayı da ona bir şey anlatmak da zorlaşır çünkü kendi çemberi dışındaki herkesin onun aleyhine düşündüğünü, kötülüğünü istediğini sanır.

Kağan Sefer bir yazısında, Türkiye’de ilk olarak Akademisyen Emrah Safa Gürkan’ın bahsettiği  Médiocrtié Partout’a referans vererek, “Eğer bir toplumda, okur yazarlık oranı düşükse, ekonomik, kültürel ve sanatsal üretim az ise, tüketim, eğlence, gösteriş merakı fazla,aynı zamanda mutluluk, çalışma verimi, toplumu düzenleyen sisteme karşı olan memnuniyetsizlik düzeyi fazla ise o toplum için Médiocrtié Partout (Vasatlık her yerde)kavramını kullanabiliriz” der ve bununla mücadele etmek için “kendinize güvenmenin, okumanın, yazmanın ve fikirleri söylemekten korkmamanın” gerekli  olduğunu vurgular.

Vasata çekilmenin cesaretle de ilgili olduğunu söylemek çok yanlış olmayacaktır. Cesaret ise bu bağlamda hata yapmaktan çekinmemek, tekrar tekrar hata yaparak bundan bir şey öğrenmek anlamında düşünülürse gelişim noktası sağlanabilir. Hata yapmaktan sakınmak, biraz da herkesi memnun etmek için belirli şeylerden kaçınmak bizi vasata düşürüyor. Örneğin bir blog veya gazete yazarıysanız ve yazdığınız bir esere okuyuculardan birkaçı “bu hayatımda okuduğum en kötü yazı” diye yorum yaptığında, bir sonraki yazınızda hata yapmamaya, kimsenin eleştirmeyeceği birşeyler yazma çabası içine girmeniz sizi daha yaratıcı ve başarılı yapmak yerine vasat bir içerik üretmeye iter ve vasata düşersiniz.Başarısız olmak veya hata yapmanın üç anlamda olumlu bir şey olduğunu unutmamak gerekir. Hata yapmak, öncelikle alçakgönüllü olmayı öğretir, geliştirir ve hatalara dönüp gülmenizi sağlar ve herşeyi çok ciddiye almazsınız. Her şeyi çok ciddiye almadığınız zaman da kimin ne diyeceğinden çok çekinmeyeceğiniz için daha cesur daha yaratıcı olur, ortaya da herkesten farklı birşeyler koyarsınız, yeni bir düşünce üretir, başarılı olma şansınızı artırır ve ayrı bir yere konumlanırsınız.

İzleyenler hatırlayacaktır, 1984 yapımı Amadeus filminde Antonio Salieri’yi canlandıran karakter, Mozart’ın bir dahi olması ve kendisinin onun kadar başarılı olamamasından dolayı isyanını dile getirirken  “ I will speak for you,Father. I speak for all mediocrities in the world.I am their Champion” ("Sizin yerinize konuşacağım Peder. Dünyadaki tüm sıradan/vasat insanlar adına konuşuyorum. Ben onların şampiyonuyum) cümlesinde de ortalama olmanın, sıradan olmanın kızgınlığını dile getirir.

Vasat aklın (mediocre mind) üretemediği veya yeterli donanıma sahip olmadığı zamanlarda ve/veya konularda yapabileceği tek şey kendi zihinsel çöplüğünden rastgele bir parça alıp üzerinize atmaktır. O yüzden “vasata takılmamak” bu hayatta sağlıklı yaşayabilmek için en öncelikli “tutumlardan” biridir diye düşünüyorum çünkü insanların bize karşı olan davranışlarını veya yalan iddialarını engellemek mümkün değildir ancak bu gibi olaylarda kendi “tutumumuzun” ne olacağını seçmek bize bağlıdır.

“İnsan özgürlüğünün en sonuncusu, içinde bulunduğu koşullar ne olursa olsun tutumunu seçebilmesidir.(Viktor Frankl)